Skolyoz Ameliyatımın 1. Yılı

Merhabalar,

1 yıl önce bugün şu saatlerde çok ağır bir ameliyattaydım. Evet, bugün skolyoz ameliyatımı geçireli ve platinlerimle yaşamaya başlayalı tam 1 yıl oldu. Uzun zamandır geçirdiğim bu süreçle ilgili bir yazı yazmak, hayatımı değiştiren o zaman dilimini sizlere anlatmak istiyordum. Yazıma başlayalı çok olmasına rağmen ancak bitirebildim, ve tam da ameliyatımın yıl dönümünde yayınlamaya karar verdim.

Öncelikle bilmeyenler için skolyozun ne ya da nasıl bir hastalık olduğundan bahsetmek istiyorum. Skolyozun tanımı tam olarak “omurganın göğüs veya bel bölgelerinden yana doğru eğriliği” şeklindedir. Farklı sebeplerle oluşsa da sebebinin bilinmediği durumlar da olabiliyor. Çoğunlukla kız çocuklarında ergenlik döneminde ortaya çıksa da, doğuştan da görülebiliyor aslında. Örneğin benimki doğuştandı. Ayrıca bende “omurganın önden arkaya doğru eğriliği” olarak bilinen lordoz da mevcuttu.

Skolyoz her ne kadar yaşam kalitesini büyük oranda etkilese de, tedavisi olmayan bir hastalık değil aslında. Önemli olan hastalıktan şüphe edildiği ya da teşhis konulduğu andan itibaren işinde iyi bir omurga cerrahının gözetiminde olmak. Farklı tedavi seçenekleri olsa da yüksek açıya sahip hastalarda en çok cerrahi yöntem tercih ediliyor. Bu durum bende de böyle oldu çünkü zaten benim ameliyatımı gerçekleştiren doktorumla tanıştığımda skolyozum 65 dereceydi.

Ameliyatıma geçmeden önce ameliyat kararını neden ve nasıl aldığımdan bahsetmek istiyorum. Söylediğim gibi omurga eğriliğim doğuştan geliyor ve 17 yıl boyunca hayatımı çok ağır bir şekilde etkileyen skolyozla yaşadım. Öyle ki 6-7 yaşlarımdan sonra bu hastalık neredeyse oturma yetimi tamamen kaybetmeme neden oldu. Özellikle son yıllarda oturma sürem 15-20 dakikayı geçemez hale gelmişti ve bu sebeple hayatımın büyük çoğunluğunu yüzüstü uzanarak geçirmek zorunda kaldım. Elbette ki bu da hayatıma ve sosyal yaşamıma büyük kısıtlamalar ve sıkıntılar getirdi.

Fakat bütün bunlara rağmen, ameliyatımdan son 1 yıl öncesine kadar böyle bir ameliyat olmayı ciddi anlamda hiç düşünmedim. 2013 yılının başında geçirdiğim ağır bronşit beni bu kararı almaya yönlendirdi aslında. Omurgamdaki eğriliğin akciğerlerime yaptığı baskı nedeniyle her yıl devamlı bronşit oluyor ve çok zor atlatıyordum. Öksürme refleksim neredeyse hiç yoktu. Öksüremediğimden ve hastalıkları kolay atlamadığımdan, hastalandığımda uzun süre evde kalmak zorunda kalıyordum ve bu da beni fiziksel olarak kısıtlayıp kaslarımın gerilemesine yol açıyordu. Ayrıca son zamanlarda skolyozum siyatik, sırt ağrıları ve kas kasılmaları vs. gibi başka sorunlara da neden olmaya başlamıştı. Kısacası her şey bir kısırdöngü içine girmişti. İşte bu sebeple skolyozun artık hayatımı mahvetmeye başladığını ve ayrıca ruh sağlığımı da etkilemeye başladığını fark ettim, ve artık bir şeyler yapılması gerektiğine karar verdim.

2013’ün Kasım ayında ameliyatımı başarıyla gerçekleştiren doktorum Sayın Prof. Dr. Murat Bezer’le tanıştım. Kendisiyle ilk tanıştığım günde bana inanılmaz güven verdiğini söylemeliyim. Kendisinin ameliyat olmaya kesin karar vermemde çok büyük bir etken olduğunu düşünüyorum. Çünkü benim için doktor seçimi ve doktoruma güvenebilmek çok önemliydi. Sonuçta kendisine canımı emanet etmem gerekiyordu. Murat hocamın gerçekten hastasıyla ne kadar ilgili olduğunu ve bu işte ne kadar başarılı olduğunu daha kendisiyle tanışmadan önce biliyordum. Zaten kendisine gitme sebebim hastalarının yazdığı güzel yorumlar ve okuduğum başarılarıydı.

9 Kasım 2013’te Murat hocama röntgen filmlerimle gittim. Kendisi benim için ameliyattan başka bir seçenek olmadığını ve bir an önce ameliyat olmamın en doğrusu olacağını söyledi. Ben de kendisinden, kendimi bu duruma psikolojik olarak hazırlayabilmek için 1 ay gibi bir süre istedim.

Karar alınması ve ameliyat sürecinde ailemin bana çok büyük desteği oldu. Her zaman bu konuda beni cesaretlendirmek, şüphelerimi gidermek için yanımda oldular, ancak bana hiçbir zaman “ameliyat ol ya da olma” şeklinde bir baskı da yapmadılar. Bunun benim kararım olması gerektiğini söylediler. Bunun ne kadar doğru olduğunu ameliyattan çıktıktan sonra anladım. Şimdi diyorum ki iyi ki bu seçimi kendim yapmışım, iyi ki kimse beni zorlamamış. Diğer türlü olsaydı, yani ameliyat olmam konusunda eğer biri beni etkilemiş olsaydı eminim ki ameliyattan sonra yaşadığım her olumsuzlukta o kişiyi suçlayacaktım, ve belki de pişman olacaktım. Ailem beni hiçbir şekilde etkilememek için bu konuya gerçekten çok hassasiyet gösterdi. Öyle ki ben onların ne kadar endişeli olduklarını, ne kadar korktuklarını bile ameliyatımdan sonra öğrendim.

10 Aralık 2013’te, lapa lapa kar yağan bir günde 🙂 ailemle birlikte Safranbolu’dan İstanbul’a gittim ve Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Servisi’ne yattım. Burada konuyu fazla uzatıp da sizi sıkmak istemiyorum. Bir hafta boyunca çeşitli tetkiklerim yapıldı ve ameliyatıma bir engel olup olmadığına bakıldı. Neyse ki her şey yolunda gitti, ve 16 Aralık 2013 günü sabah saat 7’de ilk skolyoz ameliyatıma alındım. İlk diyorum çünkü ameliyat sırasında aşırı derecede kanamam olmuş ve doktorum hayatımı riske atmamak adına ameliyatı yarım bırakmak zorunda kalmış. Bu nedenle aslında 1 hafta arayla iki skolyoz ameliyatı geçirmiş oldum.

İlk önce şunu söylemeliyim ki, her ne kadar ameliyathaneye büyük bir moralle gitsem de, artık o kapıdan girdikten sonra iş gerçekten ciddiye binmiş oluyor ve haliyle insan biraz korkmaya da başlıyor. Ama samimiyetle söylüyorum ki, hastanenin gerçekten mükemmel bir ameliyathanesi ve ameliyathane ekibi vardı -en azından benim ameliyatımı gerçekleştiren ekip öyleydi-. Ameliyata girmeden önce, eğer biri bana bu kadar sıcak bir ameliyathaneyle karşılacağımı söylemiş olsaydı asla inanmazdım. Ekibin sıcakkanlılığını, ilgisini gördüğüm anda sedyeyle kapıdan içeri girerkenki tedirginliğim yok oldu. Gerçekten öyle bir anda ve durumdayken etraftaki insanların davranışlarının hastayı ne kadar etkilediğini anlatamam.

Gelelim ameliyata; skolyoz ameliyatı beyin ameliyatından sonra ikinci en ağır ve zorlu ameliyat. Tabii ki bu benim yaklaşık 1 metrelik omurgama yapıldığında ekstra zorlu oldu. Açıkçası o sırada mışıl mışıl uyuduğum için, ameliyatımla ilgili anlatacaklarım doktorlardan ve ailemden öğrendiklerimle sınırlı. 9 saat süren ameliyat sırasında çok aşırı miktarda kanamam olmuş ve bu nedenle de ameliyat yarım bırakılmış. Sadece ilk ameliyatta kaybettiğim kan miktarı tam olarak 6 Litre. Bu tür komplikasyonların yaşanmasının sebebi aslında benim sahip olduğum sendrom ve bu ameliyatın dünyada ilk kez yapılmış olması. Çünkü ben, Weaver Sendromlu olup da Skolyoz ameliyatı geçirmiş olan dünyadaki ilk ve tek kişiyim. Ayrıca omurgam, şu ana dek Skolyoz operasyonu yapılmış en uzun omurga. Bu nedenle Sayın Murat hocama tekrar teşekkür ediyorum ve başarısından dolayı tebrik ediyorum.

Elbette ki ben ameliyatta yaşadığım kan kaybını yoğun bakımdan çıkıp kendime geldiğimde öğrendim. İnsan o sırada hiçbir şey hissetmeyip sonrasında bir anda duyunca inanması güç oluyor. Tabii ameliyatın yarım kaldığını ve bir hafta sonra ikinci bir ameliyat geçireceğimi öğrendiğimde ayrı bir şok yaşadım. 23 Aralık 2013 günü ikinci skolyoz ameliyatıma alındım. Bu sefer kanama riskine karşı herkes daha hazırlıklıydı. Ameliyata yaklaşık 20 ünite kanla girdim ve sadece ikinci ameliyatta kaybettiğim kan miktarı tam 8 Litre’ydi (insan vücudunda toplamda 5-6 Litre kan vardır). Hastanenin kan merkezi daha önce hiçbir hasta için bu kadar kan toplanmadığını söylemişti. Ayrıca buradan benim için kan bağışında bulunan ve aracı olan herkese çok teşekkür ederim. Ameliyatım sırasında o kadar çok insan benim için seferber oldu ki anlatamam. Abartısız söylüyorum onlarca, belki yüzlerce kişi. Tabii ben bunların hepsini ameliyatımdan günler sonra öğrendim ve hiçbirine teşekkür etme fırsatım olmadı. Umarım en azından bir kısmı bu yazıyı okur. Ve şunu söylemek istiyorum ki, bu kişiler sebep olmasaydı eminim ben o ameliyat masasından kalkamazdım.

Neyse ki ikinci ameliyatım 8,5 saat sonra (omurgama yapılan işlem her iki ameliyat toplandığında 17,5 saat sürmüş oluyor) sorunsuz bir şekilde sonlanmış ve yoğun bakıma alınmışım. 2 gün yoğun bakımda kaldım. Damardan verilen yüksek doz ilaçlar sayesinde ağrılarım en aza indirildi, mide bulantılarım hiç olmadı. Aslında ameliyatlarda en sevmediğim nokta yoğun bakım süreciydi. Çünkü ilkinde çok sıkılmıştım. Neyse ki ikinci sefer ilkinden çok daha rahat ve eğlenceli geçti. Hatta arkadaş bile edinmiştim. 🙂 Her iki ameliyatım sonrasında da yoğun bakımdayken benimle çok ilgilenen ve inanılmaz sıcakkanlı bulduğum Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Sayın Dr. Beliz Bilgili’ye, ve hayatımın en zorlu gecelerinden biri olan, ikinci ameliyatımdan sonraki ilk yoğun bakım gecemde bana çok iyi bakan ve benim asla unutamayacağım kişilerden biri olan Ceren Hemşire’ye çok teşekkür ederim.

Evet, sözün kısası skolyozum ameliyatla birlikte 65 dereceden 38 dereceye düşürüldü, ve 1 yıldır omurgamda yaklaşık 90 cm’lik iki platin çubuk ve her iki tarafta 16 adet olmak üzere toplamda 32 adet vida taşıyorum. Elbette ki tüm bunlara alışmak benim için hiç kolay olmadı. Ameliyatımın 3. günü ilk kez oturtulduğumda sanki sırtıma ağır bir yük yüklenmiş gibi hissediyordum. Ama insan zamanla her şeye alışıyor. İlk ameliyata alınmamın bir gece öncesinde ameliyat ekibimdeki doktorlardan biri bana “platinlerin sana değil, sen onlara alışacaksın” demişti. Gerçekten öyle oldu. Onlar bana değil, ben onlara alıştım. İlk başlarda sanki bu hisse hiç alışamayacakmışım, platinlerimin varlığını hep hissedecekmişim gibi gelmişti. Ama 6. aydan sonra platinlerin ağırlığını -varsa bile- artık hissetmemeye başladım. Şu anda da birlikte mutlu mesut yaşıyoruz. 🙂

Ameliyat olacak kişilere verebileceğim tavsiyeler ise; öncelikle şunu söylemek istiyorum ki bu gerçekten çok zorlu bir ameliyat. Buraya çok kolaydı, ağrısız sızısızdı yazıp da kimseyi kandırmak istemiyorum. Ama korkutmak da istemiyorum. Elbette çok zordu, ama ne olursa olsun benim yine de bu ameliyatı olmam gerekiyordu ve oldum. Çünkü başka bir şansım yoktu. Olmasaydım skolyoz önce hayatımı mahvedecek, sonra da belki ölümüme sebep olacaktı. Diyeceksiniz belki, bu da ölüm ya da felç riski olan bir ameliyat, ne fark eder, diye. Doğrusunu isterseniz ben elimde bir şans varsa ve doktoruma da güveniyorsam, riski ne olursa olsun şansımı denemeyi tercih ederim. En azından denemedim demem, değil mi? 🙂

Ve bence bu biraz da kendinizi hazırlama işi. Ben ameliyat kararını vermeden önce dahi bu ameliyatı çok araştırdım. Ameliyat olanların yorumlarını okudum, onların gözlerinden iyi taraflarını, varsa pişmanlıklarını okudum. Ve kendimi her zaman en kötüsüne hazırladım. En kötüsü derken, tabii ki ben hayatımı kaybederim ya da felç olurum diye karamsarlık yapmadım. Ama mesela, ben ameliyattan çıktıktan sonra çığlık çığlığa bağıracak kadar şiddetli ağrılarım olmasını bekliyordum. Ya da uzun süre yatağa bağımlı kalabilirim diye düşünüyordum, veya korse takılır birkaç ay korse kullanmak zorunda kalırım sanıyordum. Çok şükür bunların hiçbirini yaşamadım. Ne sırtımda o derecede ağrılarım oldu -hiç olmadı demiyorum, elbette fazlasıyla oldu sonuçta omurgaya işlem yapılıyor ama çığlık çığlığa bağıracağım kadar değildi-, ne de bir kere bile korse taktım. Eh, benim kendimi hazırlamam da yanıma kâr kaldı.

Ameliyat izi konusuna gelirsek, bu birçok kişi gibi benim de çok kafama taktığım bir şeydi ilk başlarda. Hatta ameliyata girmeden önce ısrarla estetik dikiş yapılmasını istemiştim. Ancak doktorlar böyle bir ameliyatta kesi çok derin olacağı için estetik dikişin açılabileceğini, bu nedenle zımba dikiş yapacaklarını söylediler. Şimdi diyorum ki iyi ki böyle yapılmış. Çünkü zımba dikiş sayesinde hem sağlam olduğu için ameliyattan sonra dikişlerimle ilgili bir sorun yaşamadım, hem de sırtımda oldukça hafif bir iz kaldı. Zaten daha sonra araştırdığımda bu yöntemin çok sık kullanıldığını okudum.

O anki hastalık psikolojisiyle benim de bu durumu abarttığım zamanlar oldu tabi ameliyattan sonra. Hatta dikişlerim alındıktan ve yerleri iyileştikten sonra, sırtımı ilk kez gördüğümde ağlamıştım. Elbette ki birkaç ay içinde ne kadar düzelme olduğunu gördüm. Ayrıca çok hafif bir iz kalsa bile, bunun estetik değil, bir sağlık meselesi olduğunu biliyorum. Kısaca şunu demek istiyorum ki, eğer siz de ameliyat olmayı düşünüyorsanız, daha doğrusu ameliyat olmanız gerekiyorsa ve bu sırf iz yüzünden aklınızda soru işareti olarak kalıyorsa, ben hiç düşünmeyin derim. Eminim ki ben ve benim durumumdaki insanlar için o izin estetik olarak hiçbir etkisi olamaz.

Ve son olarak, teşekkür etmek istediğim bazı kişiler var. Öncelikle elbette ki ameliyatımı başarıyla gerçekleştiren ve benim için çok değerli olan doktorum Sayın Prof. Dr. Murat Bezer’e ve ekibine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca ameliyatımdan sonraki zorlu süreçte yaşadığım nöropatik ağrıların dinmesi için elinden geleni yapan; duyu kaybı, kas gerilemesi gibi fiziksel tedavilerimi gerçekleştiren Sayın Prof. Dr. Gülseren Akyüz’e çok teşekkür ederim. Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin tüm Ortopedi ve FTR Asistanlarına, hastanede kaldığım süre boyunca devamlı moralimi ve sağlığımı yerine getirmek için uğraşan Fzt. Dilek İlhan başta olmak üzere bütün fizyoterapistlerine ve yardımcı personeline, 3 ay boyunca yattığım Karma Servis’in -başta Vildan Hemşire ve Ayşe Hemşire olmak üzere- tüm hemşirelerine ve çalışanlarına çok teşekkür ederim.

Rumeysa Gelgi

Not: Eğer skolyoz ameliyatının hayatıma getirdiği yenilikleri ve aradaki farkı görmek isterseniz, ameliyat öncesi ve sonrası fotoğraflarıma Instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

23 Aralık 2014 tarihinde Rumeysa Gelgi tarafından yayımlandı.